Rozerin, Mesut, İsa…

Şiddetin Göstergesi: Antigone’nin Trajedisi Üzerinden Bir Analiz

Diyarbakır Sur ilçesinde sokağa çıkma yasakları sırasında 23 Aralık 2015 tarihinde sokak ortasında öldürülen 25 yaşındaki Mesut Seviktek ve 21 yaşındaki İsa Oran’ın cenazelerinin öldürüldükleri yerde 28 gün boyunca kaldırılmasına izin verilmedi. Ailelerin başlattığı açlık grevi sonrasında ancak alınabildi. 8 Ocak 2016 yılında 17 yaşındaki Rozerin Çukur da keskin nişancı tarafından başından vurularak katledildi. Rozerin’in cenazesi de 5 ay boyunca ailesine teslim edilmedi.

Cenazelerin çıplak teşhir edilmesi, panzerlerin arkasında boyunlarına ip asılarak sürüklenmeleri, sokak ortasında günlerce, haftalarca bekletilmeleri, hem toplum üzerinde bir korku yaratma hem de ölü bedenler üzerinden yaşayanlara verilen bir mesaj olmuştur.

İsa Oran ve Mestu Seviktek’in ölü bedenlerinin sokak ortasında haftalarca bekletilmeleri ve Rozerin Çukur’un ölü bedeninin 5 ay alı konulması olayı, Judith Butler’ın ölüm ve yas üzerine geliştirdiği kavramlar ve Antigone’nin trajedisi ile doğrudan ilişkilendirilebilir.

Kürt çocuklarının bedeni üzerindeki şiddetin sembolik anlamı ve bu tür şiddet eylemlerinin toplumsal etkilerini Sophokles’in Antigone eseri, Butler’ın yaralanabilirlik ve yas hiyerarşisi teorisi ile birlikte ele alacağız.

1. Polyneikes ve Rozerin, Mesut, İsa…

Sophokles’in Antigone trajedisinde Kral Kreon, Thebai’ye ihanet ettiği gerekçesiyle Polyneikes’in cesedinin gömülmesine izin vermez ve onu doğanın merhametine terk eder. Polyneikes’in kız kardeşi Antigone ise yasağı çiğneyerek kardeşine saygı göstermek ve onu gömmek için harekete geçer. Antigone, bu noktada insanlık onurunu savunurken devletin yasaları ile karşı karşıya gelir. Judith Butler, Antigone’nin mücadelesini, yasa dışı bırakılan ölü bedenlerin yasının tutulamaması ve bu bedenlerin bir “yaşam” olarak kabul edilmemesi üzerinden analiz eder.

Kürt çocuklarının ölümü ve ardından bedenlerine yapılan muamele, Antigone’nin trajedisiyle paralellik taşır. Antigone gibi Kürt anaları, ablaları, kız kardeşleri günlerce açlık grevleri gibi direniş ve protestolar ile çocuklarının, kardeşlerinin ölü bedenlerini alıp yaslarını yaşamak için mücadele etmiştir.

Judith Butler, bu tür bir şiddeti, “yas tutulabilirlik” üzerinden değerlendirir. Ona göre, bazı yaşamlar devlet tarafından yas tutulabilir olarak görülmez, bazı bedenler ise yaşam sayılmaz. Mesut, İsa, Rozerin… bedenleri  bu anlamda egemenin oluşturduğu yas hiyerarşisinin dışında bırakılmıştır.

Polyneikes’in bedeni gibi, Mesut, İsa, Rozerin… bedenleri de bir düşman olarak tanımlanmış ve onursuz bir şekilde ölüme terk edilmiştir. Devlet, bu ölü beden üzerinden topluma, devlete itaat etmemenin bedelinin sadece ölüm değil, ölümden sonra bile bedene yönelik aşağılama olduğunu göstermek istemiştir.

3. Butler’ın Yas Hiyerarşisi ve Egemenin Kontrolü

Judith Butler, yasın tutulabilirliğinin egemen tarafından nasıl düzenlendiğini ve bazı yaşamların “yas tutulabilir” görülmediğini vurgular. Butler’a göre, bazı yaşamlar politik olarak değerli görülmez ve bu yaşamların yitirilmesi, toplumda bir yas yaratmaz. Devletin gözünde Kürt çocuklarının ölü bedenleri değersizleştirilmiş ve yaşamları yaşam olarak kabul edilmeyen bedenler olarak görülmüştür.

Butler’ın soruları burada anlam kazanır: “Kim insan sayılır? Kimin yaşamı yaşam sayılır?” Rozerin, Mesut, İsa’nın bedeni, devletin gözünde “teröristler” olarak kodlanmış ve ölümden sonra bedenleri üzerindeki hak talepleri de reddedilmiştir. Bu durum, ölüme ve ölümden sonra bedene yönelik hakların bile bir siyasal şiddet aracı olarak kullanılabileceğini gösterir. Polyneikes gibi, Rozerin, Mesut, İsa… devlet tarafından ölüme mahkûm edilmiş, ardından yasının tutulmasına izin verilmemiştir. Bu, egemenin ölüm ve yas üzerindeki kontrolünün en açık tezahürlerinden biridir.

4. Ölümün Yerinden Edilmesi: Yasın Denetimi ve Şiddet

Nazime Kalaycı, ölümün yerinden edilmesi kavramıyla, yaşamın egemenler tarafından zora dayalı şekilde sonlandırılması kadar, ölü bedenlerin ve ardından gelen yasın da yerinden edilmesine dikkat çeker. Kürt çocuklarının bedenleri üzerinden gerçekleşen bu şiddet, sadece bir ölüm değil, aynı zamanda yasın da kontrol altına alınmasıdır. Bu noktada, yas kontrol altına alınmış, Kürt halkının ölümler üzerindeki yas hakkı bastırılmıştır.

Butler bu bağlamda, “yasın tutulabilir olma” kavramını tartışır. Kürt çocuklarının cenazelerinin bu şekilde muameleye maruz kalması, onların yasının devlet nezdinde bir “değer” olarak görülmemesiyle ilgilidir. Yas hiyerarşisinde bu bedenler dışlanmış, ölüm sonrası anıları ve kimlikleri de yerinden edilmiştir.

Mesut Seviktek, İsa Oran ve Rozerin Çukur cenazelerine yapılan muamele, Judith Butler’ın “yas hiyerarşisi” ve “yas tutulabilirlik” kavramları ile Antigone’deki trajik mücadeleye benzer bir anlam taşır. Devlet, ölüm sonrası bile bir bedeni aşağılayarak, bu bedeni yaşayanlara yönelik bir korku ve itaat aracı olarak kullanır.

Sonuç olarak, beden üzerinden uygulanan şiddet, sadece bir bireyin ölümünü değil, aynı zamanda bir topluluğun onurunu ve yas tutma hakkını hedef alır. Antigone’nin trajedisinde olduğu gibi, Mesut, İsa ve Rozerin şahsında benzer bir ölüm yaşatılan Kürt çocuklarının yasları için mücadele ve ardından yaşananlara karşı çıkış, devlete karşı bir direnişin sembolü haline gelir.

Bîrgeh

Duvar Yazıları

Bu yazılar, hem militarist hem de cinsiyetçi bir dil üzerinden işlev görerek, Kürt coğrafyasının üzerinde egemenlik kurma ve toplumsal cinsiyet

Devamını Oku »
Bîrgeh

Rozerin, Mesut, İsa…

Şiddetin Göstergesi: Antigone’nin Trajedisi Üzerinden Bir Analiz Diyarbakır Sur ilçesinde sokağa çıkma yasakları sırasında 23 Aralık 2015 tarihinde sokak ortasında

Devamını Oku »

// BÎRGEH

.................................

// Sosyal Medya Hesaplarımız

Sepet (0 ürün)
^