Bize Mutluluk Veren Hiçbir Şey Yok Artık Sadece Hüzün Var

1977 yılında Colemerg’in Gever ilçesinde doğdum. Evliyim.

Çocuklarım Gever’deki siyasi olaylardan kaynaklı tutuklandılar. Biri geçen sene savaşın olduğu zaman, diğeri de yakın zamanda tutuklandı. Küçük oğlum okuyordu ama savaşla birlikte okulu bıraktı, okumuyor. Bizim durumumuzdan kaynaklı yaklaşık iki yıldır çalışıyor. Diğer iki kızım da okuyor. Küçük oğlum da çalışmasa bize bakacak kimse yok. İki çocuğum hapiste, biri askerde, öbürü hayatta değil. Bir gelinimin üç çocuğu var, diğerinin iki, hepsine bakıyorum. Bakmaya mecburum ne yapacağım başka! Durumum iyi değil, bir tek çocuğum yanımda işte, o da okulu bıraktı, çalışıyor. Okuyordu, yasaklı dönemde bıraktı. Biz Van’a geldiğimiz zaman o da İstanbul’a gitti. O en küçük oğlumdur, şimdi İstanbul’da kız kardeşinin evinde kalıyor, tekstil işinde çalışıyor. Kocam da şeker hastasıdır, bir iş yapmıyor.
Biz aslında Gever’de kalıyorduk. Savaş oldu. Evlerimizi yaktılar, eşyalarımızı yaktılar, hepimizi göç ettirdiler. Biz çıktığımızda hiçbir şeyimiz yoktu; yiyeceğimiz yoktu, paramız yoktu. Geçen sene savaş olduğu zaman çıktık, geldik. Gever’deki savaşta halk, evini barkını topladı, ben de ne olacağını bilmiyordum. Savaş çıkacak dediler. Savaş başladı, ertesi günü de biz evimizden çıktık. “Artık yasaktır bundan sonra kimse çıkamaz” dedikleri zaman çıktık. Son gün çıktık yani. Gelinim hamileydi, iyi değildi, çocuklar küçüktü. Doğuma bir ay kalmıştı, 8 aylıktı o zaman. Biz çıktığımız zaman ne paramız vardı ne de kalacak bir yerimiz… Bütün eşyalarımızı yakmışlardı. Yasaktan önce şimdi hapiste olan çocuklarım çalışıyordu, diğer oğlum çalışıyordu yani durumumuz iyiydi, hayatımız iyiydi. Yaşamımız iyiydi, biz çıktık, yaşamımız kötüleşti. 3 kişi çalışıyordu. Şu an asker olan çalışıyordu, hapiste olan çalışıyordu, öbürü çalışıyordu. Biri börek satıyordu, diğeri marketlerde çalışıyordu, biri de fırında çalışıyordu. Eşim o dönem de çalışamıyordu, çocuklarım çalışıyordu. Onun da şekeri var, tansiyonu var, hastadır. Bende de kalp hastalığı var, anjiyo oldum. Kalp rahatsızlığım var, kan şekerim var. Arîn, torunum da hastadır, kalp rahatsızlığı var.
Yasaktan önce elektriği, suyu, her şeyi kesmişlerdi.

“Halk gitsin!” dediklerinde, her şeyi kestiler. Her şeyi, her şeyi kestiler; yemeği, içmeyi, her yeri kapattılar. Biz kiradaydık, buradaki gibi Gever’de de kiradaydık. Benim evimdi, iki gelinimin eviydi, hepsini yaktılar, kül ettiler… Bizim evlerimiz ayrıydı, Gever’deyken, 3 evdik. O gün hepimiz çıktık, Van’a geldik. Gelinimin altınları vardı, satıp kendimizi idare ettik. Buraya minibüsle geldik. Millet minibüs ile savaştan kaçtı, millet savaş yüzünden göç etti! Göçebe olduk, herkes göçebe oldu. Kimi köylere gitti, kimi bu tarafa gitti, kimisi akrabasının evine gitti, bazıları Hakkari’ye gitti, bazıları Van’a geldi. Halk yollara döküldü, kimse kalmadı, hiç kimse orada kalmadı. Bizden önce gidenleri bilemiyorum ama herkes çıkıp gitti. Biz gitmeyeceğiz, hele bakalım ne olacak, dedik. Erkekler gelmedi, biz geldik, onlar kaldı. Onlar orada kaldı, evde tutuklandılar. Biz geldik, onlar gelmedi, o yüzden tutuklandılar. Biri, 22- 23 yaşındaydı, daha askerlik yapmamıştı. Bir oğlum geçenlerde yine izne gelmişti, askerlik yapmayacağım dedi. Mecbursun, yapacaksın oğlum dedim. O da gelmedi, o zaman orada kaldı. Savaşa kadar, yakalanana kadar gelmedi. Burada durumumuz iyi değildi, aç kaldık. Hastane kapısına gittik, eşim hastanenin çöpe atılan 4-5 çekyatını getirdi. Biz de üzerinde uyuduk. Kız kardeşim bize para yolladığı zaman bir ev kiraladık. Belediye yanımıza geldi, biz yerde uyuyorduk. Çocuklar elimizde, yiyecek yok, ekmek yok… Özalp’ta bize prefabrik verdiler, bizi oraya götürdüler. Bu kaldığımız ikinci evdir. Bizden 350 TL istediler o zaman, yoktu. Belediye bizi yerleştirdi, bize birkaç yatak, televizyon, yastık gönderdi. Yani eşyaları belediye gönderdi. Yiyecek verdiler, böyle yavaş yavaş toparlandık. Bizim Kürtlerin belediyesi vardı, sorun çıkmadı.

Sokağa çıkma yasakları sürecinde…

Önceden sokağa çıkma yasağının olacağını bize söylemişlerdi. Hani bu durum ne olacak derken, anons ile duyurdular. O dönem ne yapalım ne edelim, yiyeceksiz, susuz kalmıştık. Elektriğimizi, suyumuzu aniden kestiler, bir ay öyle kaldık. Bizi çıkardılar sonra savaş başladı dediler. Erzak falan hiçbir şey gelmiyordu, evde aç kaldık. Dükkanlar kapalıydı, marketler, hiçbir şey… Mecbur kalıp çıktık, çocuklar açtı. Komşularımız da o dönem evlerine erzak taşıyorlardı. Bir çeşme vardı, o çeşmeye gidip su getirerek ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Düşün ki yıkanamıyorduk, o haldeydik artık. Çocuklar perişan olmuştu, rezil olmuştu. Evimiz yıkıldı, bunlar başımıza geldi, hâlâ da içindeydik. Biz daha evdeyken, bomba patlattılar. Biz daha evdeyken, evimizin arkasında bomba patlattılar. Hükümet, evimizin arkasında gece saat 3’te bomba patlattı, evin tüm briketleri yıkıldı. Allah bizi kurtardı. Herkes çok kötüydü, psikolojimiz bozuldu. Çocuklar çok ağlıyordu, ne yapsınlar! Hepsi deli gibi dolanıyordu. Uyku uyuyamıyorlardı, ağlıyorlardı, korkuyorlardı. Benim psikolojim de hâlâ düzelmedi, bende kalp hastalığına neden oldu. Eşimin derdi bir yandan, oğlumun derdi bir yandan, kızın derdi, gelinin derdi…

Yemek ihtiyaçlarını da tüpün üstünde gideriyorduk o dönem. Yasaktan önce tüpümüzü markette değiştirmiştik. Perdelerimizle, bütün battaniyelerimizle pencereleri, kapıları kapatmıştık. Işık yoktu, ışık girmiyordu, battaniyelerle pencereleri kapatmıştık. Sadece bir mum çocuklar için yakıyorduk. Mağduriyet vardı, rezillik vardı. Allah razı olsun, Göç Derneği’nden arkadaşlar yanımıza geldiler, bize destek verdiler. Bunun için teşekkür ediyorum, onlar için, dernekleri için, öbürlerine de… Allah eksikliklerini göstermesin inşallah! Yasak sürecinde bizim ailemizde ölüm ya da yaralanma da olmadı. Oğlum tutuklandı, oğullarım tutuklandı. Biri İstanbul’da tutuklandı, biri Gever’de tutuklandı. Çevremizdeki çoğu kişiyi de tutukladılar, yaralılar vardı. Tedavi olamıyorlardı ne ambulans ne başka bir şey. Hastane bile yasaktı. Hastaneyi yasaklamışlardı, ambulansı yasaklamışlardı. Devlet ambulansın gelmesine izin vermiyordu. Panzer ile geliyorlardı, yaralıları panzer ile hastaneye götürüyorlardı. Ambulans gelirse arkadaşlar için de gelir diyorlardı, bırakmıyorlardı. Bazı arkadaşlar için götürüyorlar diye de yasakladılar. Yaralıları, panzer ile götürüyorlardı.

Ben kimim? Vatandaşım, siz bize ateş ediyorsunuz, kurşunluyorsunuz…

Yasak kalkınca gidip evimize baktık, biz çıktıktan sonra, polis ve askerler evimize de gelmişlerdi, duvarlara yazmışlardı, küfür yazmışlardı. Çevremizde her tarafta bombalar patlatmışlar, silah sıkmışlar, savaş alanıydı her yer. Komşularımızın evlerine de girmişler, eşyalarını kırmışlar. Biz çıktığımızda kırdılar televizyonu, eşyaları, yatakları, diğer şeyleri… Çıktığımızda yanımızda hiçbir şey götüremedik, hiç… Hiç, hiçbir şey, canımızı kurtardık… Canımızı ancak kurtardık. Bilir misiniz bunun nasıl bir şey olduğunu? Ne hissedebilirim bilemiyorum, çıkarken bana silah doğrultup gelme dediler. “Sizinle dövüşeceğim” dedim. “Kiminle?” dediler [güvenlik güçleri]. “Sizinle dövüşeceğim” dedim. “Bizimle mi?” “Evet” dedim. Sizinle dövüşeceğim. 3-4 kurşun sıktılar bana… Beni teslim aldılar. “Teslim ol!” dediler. “Çantanı bırak, ellerini kaldır, parkanı çıkar, dön!” Devlet bana bunları yaptı, 3-4 kurşun bana doğru sıktılar. Tek tek, hepimizi kontrol ediyorlardı, arama yapanların hepsi erkekti. Bana küfür ettiler, onlarla kavga ettim. Bana diyordu: “Ne bileyim sen Ahmet misin, Mehmet misin?” Ben de “biz vatandaşız” dedim. “Ben kimim? Vatandaşım, siz bize ateş ediyorsunuz, kurşunluyorsunuz” dedim. Çıkıp geldik Van sokaklarında rezil olduk. Sadece ben değil, bütün Gever. Bütün Gever halkı rezil olduk. Parası olanlar değil, parası olmayanlar rezil oldu. Kız kardeşimin evi vardı orada. Oraya gittik, bir hafta orada kaldık. Belediye biraz yardım etti, kendimizi toparladık. Kız kardeşim de bizim gibi mağdurdu, kocası hapisteydi. Kendimiz için dilencilik yaptık, eşim dilencilik de yaptı, vermediler. Çocuklar vardı, bir sürü çocuk, o kadar çektik… Şimdi bu prefabrikte 3 aile kalıyoruz. Bir gelinimin kocası askerdir, birinin ki hapistedir. İki gelinim de ayrı prefabrikteler burada ama yemeğimiz birdir, uyumamız ayrıdır. Sadece uyumak için gidiyorlar, çünkü yerimiz dardır. Ben burada uyuyorum, onlar diğer tarafta uyuyorlar. Başka bir yere gitmiyorlar, çocuklar var. Benim çocuklarım da var, onlar da okula gidiyor, öğrenci olanlar var. Yasak sürecinde de okulları kapattılar. Hepsi kapandı, okullar dolu asker, polisti. Okulları kapattılar, bazılarını yıktılar, evleri yıktılar, hiçbir şey bırakmadılar. Evleri ateşe verdiler, duvarlara yazı yazdılar: “Kürt piçleri, sikerim sizi!” falan. Ağza alınmayacak sözler söylediler. Sıkıntımız var, korkuyoruz.

Geceleri panzer falan geliyor buralara, biz korkuyoruz. Geceleri gelip buralarda dolanıyorlar. Bu süreçte evde hepimiz korkuyoruz. Biz kadın olarak, en çok namustan korkuyorduk. Şimdi erkeklerin, hepsi tutuklanmış bunun çaresi var ama namusun beladır, ölüm de önemli değil ama namus. Bizim için önemli olan namustur, erkeklerin namusundan daha değerlidir. O kadın bizim için namustur, şereftir, namusumuz için yaşarız. Ondan korkuyorduk, namusumuzdan korkuyorduk. Hükümettir polistir hepsi piçtir. Hani biz ne yapalım elimizden ne gelir ki! Bizim çektiğimizi Allah kabul etmesin, bu zulmü kabul etmesin, çok büyük bir zulümdür.

Gever’e dönmeyi istiyoruz. Şimdi Van’ı da yıksalar, biz yine sokaklarda kalacağız. Belediye de bu prefabrikleri vermeseydi, napacaktık! Kira vermiyoruz, biz başvuruda bulunduk, belediye bize verdi. Onlar vermeseydi, rezil olurduk. Şimdi kayyum geldi, yıkacaklar. Bahara kadar yıkacaklar, hani biz nereye gideceğiz, devletin eline düşmüşüz. İki aya kadar yıkacaklarını söylemişler. Şimdi hükümetin elindedir, eskiden biz Kürtlerin elindeydi ama şimdi Türklerin elinde… Bizi çıkardıklarında yıkacaklar, rezil olacağız. Dönmeyi istiyoruz, toprağımızı, yerimizi, yurdumuzu istiyoruz. İnsanın toprağı başkadır.

Bu süreçte, devletten de yardım almadık. Ne tazminat ne yardım, hiçbir şey vermediler. Millet dilekçe de verdi, Gever’de hiç kimseye bir şey vermediler. Ben kiracıydım, dilekçe vermedim. Ev sahipleri evleri için dilekçe vermişler. Belki onlar için bir şey çıkabilir. Bunlar biz vermeyeceğiz diyor, PKK orada savaşmış biz vermeyeceğiz diyor. Artık hani nasıl olacak, PKK’den de çok kişi öldürüldü, çok kişi öldürüldü, çoğu yaralandı. Birçok yaralı vardı, bir çok öldürülen vardı. Yakınları tutuklanan kişiler devletin elinde perişan oldu.

Bombayı, duvarımızın yanına bırakmışlardı hevaller. Patladığı gibi duvar da yıkıldı. O patlamada sadece bir oda zarar görmemişti. Onun içinde de çocuklar vardı. Eğer hepsi yıkılmış olsaydı… Sadece bir oda kaldı, 4 oda vardı. Çocukların üstüne yatak koymuştuk. Eşim yatak yorgan çocukların üzerine koymuştu. Hiç olmasa çocuklara zarar gelmesin diye. Eğer bir şey atarlarsa diye.

Bize mutluluk veren hiçbir şey yok artık, sadece hüzün var. Çok üzüldük, burada yaşadığımız rezillik… Ölenler var, yaralananlar var, tutuklananlar var, perişan olanlar var. Rezil oldular, açlıktan öldüler. Yiyecekleri yoktu, içecekleri yoktu. Dükkanların tamamı kapalıydı. Devlet el koymuştu, bir şey yoktu… Tekrar gittim evime. Ben yalnız gittim, benim o gördüklerim… Hiçbir şeyim kalmamıştı. Oğlum içinde tutuklandı. Bana Ankara’dan telefon edip oğlun gitti dediler. Hevallere katılmış dediler. Hayır, dedim, kim demiş! Sen kimsin, dedim. Ben hevalim, diyor. Şimdi de kim olduğunu bilmiyorum, işte ondan sonra tutukladılar oğlumu. Savaşın içinde kaldı o da. Sonuna kadar… Savaş bittiğinde tutuklandı. Tüm pencereleri tahta ile kapatmıştı. Evlerin tamamını yıkmışlardı, o içinde öyle kurtulmuştu. Gece çıkıp hevallerin yanına gidiyordu. Neyse, evimi gidip o halde tekrar görünce içim yandı. Gözyaşlarım aktı… Eşyamız için ağladık, evimiz için, mülkümüz için… Mesela tüm gençliğimizi orada geçirmiştik, tek tek biriktirmiştik. Bir bomba patlatıp hepsini yok ettiler. Gözyaşlarımız aktı, içimiz yandı. Evimizdi, eşyamızdı, mülkümüzdü. Oğlum tutuklandı.

Eskiden de göç etmek zorunda kaldık. Eşimle yeni evlenmiştik, o da hapse girdi, Newroz’da tutuklandı. Geçmişteki savaşta, o da hapse girdi. O da işkence gördü, o da zorluk çekti. Yine böyle, o zaman da Gever’de savaş vardı… O dönem yine… İki yıl tutuklu kaldı, iki yıl… Ama bu dönem ki kadar kötü değildi. Eskiden bundan daha iyiydi. Mesela o dönem hükümet devlet üzerinde bu kadar baskın değildi. Şimdi hükümet devlet üzerinde daha fazla baskın olmuş. Erdoğan’ın dönemi eskisinden beterdir. Bu hükümet bize yardım vermedi. Siz hevalsiniz diyor. Bize destek vermedi, maaş vermedi, yardım vermedi. Daha ne söyleyeyim bilemiyorum… Başaralım istiyorum, esir kalmayalım, rezil olmayalım, zayıf düşmeyelim, halkımız zayıf düşmesin. Biz evimize dönelim istiyorum, eskisi gibi olmasını istiyorum.

// BÎRGEH

.................................

// Sosyal Medya Hesaplarımız

Cart (0 items)
^