Adım Fatime, 43 yaşındayım. Diyarbakır’da doğdum. Annem gelin olup Bingöl merkezden buraya gelmiş, yaklaşık 60 yıl önce. Ben de burada doğmuşum. Evliyim.
Eşim eskiden fırında çalışıyordu ama şimdi çalışmıyor. Önceleri oğlum çalışıyordu, televizyon antenleri kuruyordu, çalışıp bize bakıyordu. Askere gitmeden önce hastaydı biri ona yardımcı olacaktı, rapor alıp askere gitmeyecekti. Muayene oldu, yüzde 69 aldı. Yüzde 70 alsaydı askere gitmeyecekti ama vermediler. Bir rakamla kaçırdı, o yüzden onu alıp askere gönderdiler. Mecburiyetten gitti. Evde çalışan yok şimdi.
Sokağa çıkma yasakları…
Biz yasak zamanında Sur’da Dabanoğlu Mahallesi’nde kalıyorduk. Sebze pazarının yanında, orada çatışmalar vardı, o yüzden evimizi yıktılar. Yasak başladığında biz evdeydik. 1-2 ay boyunca fazla çatışma yoktu ama sesler vardı, çok şiddetli değildi. O zaman gelinim de bizimle beraber kalıyordu. Kocası askerdeydi çünkü ve kızım da bizimle beraber kalıyordu. Kızımın kocası da cezaevinde olduğu için kaynanası onu bizim eve göndermişti. O yüzden kızım ve torunum da bizimle beraber kalıyordu, yani evde sekiz kişi kalıyorduk.
Yasak geldiğinde biz üç aile birlikte kalıyorduk Sur’da ki evimizde. Çatışmalar bazen çok artıyordu, af edersin, bazen tuvalette ya da banyoda kalıyorduk, korkudan. Dört Ayaklı Minare’nin yanında yaşanan olaydan sonra çatışmalar birden arttı. Apar topar evi terk etmek zorunda kaldık, çocuklarımızın bezlerini bile alamadan evden çıktık. Çocuklarımız çok korkuyordu kırk gün boyunca eve dönmeyi bekledik. Gözümüz evimizde kalmıştı belki çatışmalar durur da eve gideriz diye düşünüyorduk. Bizim yeni bir ev tutacak durumumuz yoktu, o yüzden kıyafetlerimiz poşetlerde başka evlerde kalıyorduk. Bir hafta annemin evinde kaldık, bir hafta kardeşimin evinde kaldık diğer akrabalarımızın evinde kaldık. Bir keresinde kayınımın evinde kaldık. Evde 40 kişi kalıyorduk, çocuklar doğru düzgün sofraya oturamıyorlardı, çekiniyorlardı. Çatışmalardan önce Sur’da düzenli bir hayatımız vardı, bir işimiz vardı. Çok şükür kimseye muhtaç kalmıyorduk. Evimizden çıkmak zorunda kaldığımızda kar vardı yerde, sonra boş bir ev bulduk, orayı kiraladık ama çok büyük zorluklar çektik. Ben 43 yaşındayım, 43 yıl daha yaşasam yine de bu yılı unutmam, çok perişan olduk. Çok zorlanıyorduk, gidip belediyeden yardım istedik. Bir arkadaşım vardı, o bize yardımcı oluyordu. Bir kere aradı, gelin size bir şeyler hazırladım, dedi. Yerde uyuyorduk, gittim bana üç tane sünger verdiler, bir tanesinde oğlum uyuyordu diğer ikisini bir araya getirip ben ve üç kızım, gelinim ve torunlar üzerinde uyuyorduk.
Bazı öğretmenler vardı onlar bize yardım etti. Evlerden eşya toplayıp bize getirdiler. Bulaşık, halı gibi eşyalardı… Kabul etmek zorundaydık. İki aylık da kiramızı verdiler. 1-2 defada bize erzak aldılar.
Bir keresinde telefon çaldı, dediler ki, caddeye gelin size yardımda bulunacağız. Kızımı göndermedim ben kendim gittim, Ak Parti’den birileri gelmişti, arabanın bagajına açtılar. Bana 3-4 tane ekmek, bir paket bez, bir tane battaniye ve birkaç gereksiz eşya verdiler. Mecburdum almaya, ihtiyacımız vardı, aldım. Kim olduklarını bilmiyordum, bilseydim asla onlardan bir şey almayacaktım. Bana yardım poşetini verdiklerinde kamerayı açtılar. Bana 1 dakika dedikleri anda elimdeki poşeti yere attım. Dedim ki bunlar sizin başınıza da gelebilirdi. Yardımı kameraya almak için mi bana yardım ediyorsunuz. Eğer beni habere alırsanız asla bu yardımı kabul etmem, dedim. Onların verdiği poşetini yere attım. O zaman Ak Partili olduklarını anladım. Bizimle dalga geçiyorlardı, büyük medyalar röportaj yapıp bizimle dalga geçiyorlardı, ben de yardımlarını kabul etmedim. Eve geldim, ondan sonra başka kimse yardım için gelmedi. Kısacası herkes kendi menfaati peşindeydi. Bana soracak olursan açık açık söyleyeyim, kimse bize yardım etmedi, kimse halimizi sormadı. Herkes de biliyordu biz Sur’da ne haldeyiz.
Yasak başladığında yaşadıklarımızı çok iyi hatırlıyorum. Konuşamıyorum şimdi. İlk başlarda polis evlerimize baskın yapamıyordu çünkü sokak köşelerinde hevaller nöbet tutuyordu. İlk büyük olay Kurşunlu Camii’nde oldu. Bazı hevaller [gerillalar] dışarıdan gelmişti. Benim psikolojim çok bozulmuştu, o zamanlar hevaller geldiğinde kimse onları içeri almadı. Hiçbir aile onları almadı, insanlar korkuyor, çekiniyorlardı. Benim evimde kalıyorlardı, ben onlara ekmek yediriyordum, onları yıkıyordum. Onların başını örtüp onları dışarıya çıkarıyordum, dışarı gittiğinde kızımı gönderiyordum onlarla. Yaklaşık bir ay benim evimde kaldı bir tanesi. Ondan sonra çatışmalar gittikçe arttı, ara ara geliyorlardı, bazen insanlar onlara yemek veriyorlardı. Kapılarını açıyorlardı, sonra insanlar korkularından ihanet ettiler, kaçtılar.
Evlerimizde kaldıklarında genellikle hedefleri ve hizmetleri hakkında konuşuyorlardı bizimle. Onlar bizim için çalışma yapıyorlardı. Biz hayatımızdan bahsediyorduk onlar da diyordu ki biz bunu düzene koyacağız. Biz Kürdistan’ı kuracağız. Böyle şeyler söylüyorlardı ancak ben inanmıyordum çünkü onların tankı topu yoktu. Ben ilk günden beri biliyordum her şeyin böyle olacağını, dışarı çıkıp yürüyüş yapmamıza bile izin vermiyordu polis, gaz bombası ile saldırıyordu.
Ben bin yıl daha yaşasam, o zorlukları unutamam…
Yasak başladığında sonbahar olduğu için biz hazırlıklarımızı yapmıştık evimizde erzak vardı kış için. Hazırlıklarımızı yapmıştık, etrafımızdaki dükkânlardan almıştık. Arabalarla evimize eşya getirmiştik sonra kaçtık. Zorla canımızı kurtardık, her şey evde kaldı. Kadın olduğumuz için zorlanıyorduk, regl olduğumuzda çok zorlanıyorduk mesela. Yasakta evden çıkamadığımız için bir şekilde idare ediyorduk ama evimizi terk edip başkalarıyla aynı evi paylaşmak zorunda kaldıktan sonra çok zorluk yaşamaya başladık. Dediğim gibi, ben bin yıl daha yaşasam o zorlukları unutmam.
Biz Sur’da doğmuştuk orada büyümüştük, orada gelin oldum, evlendim, orada çocuklarım oldu. Çocuklarımı evlendirdim, orada törenlerimiz oldu, yani ailelerimiz oradaydı. Kardeşlerim, kız kardeşlerim, hepimiz Sur’da huzurla yaşıyorduk… Beraberdik, hastalıkta ve sağlıkta hep beraberdik, sonra savaş oldu. Her biri bir tarafa kaçtı, inan şimdi görüşemiyoruz.
Yasağın ilk zamanlarında önce suyumuzu kesmediler sonra bir roket attılar boru patladı. Evimiz su altında kaldı. Belediye de korktuğu için gelmedi ve sonra biz mecbur kaldık çıktık, sadece üstümüzdeki kıyafetlerle çıkabildik. Mesela bizim iş yerimiz vardı, yıllarca iyi komşularımız vardı. Bizim insanlarımız, Kürtler birbirlerine ihanet etti. Eğer öyle olmasaydı, bunlar başımıza gelmeyecekti. Gittiler, şikâyet ettiler, dediler ki bunlar hevallere yemek veriyorlar. Benim alt katımda oturanların tamamı Ak Partiliydi. Sadece biz yurtseverdik yani. Biz onların yanında bir şey söylemeye korkuyorduk. Çok kötü süreçti, herkes ihanet edebilirdi, kimseden doğru düzgün bir şey soramıyorduk.
Bir gün çok büyük bir çatışma oldu. Biz evden çıkmamıştık, kalktım kapıyı açtım evimiz ara sokaktaydı. Baktım 4-5 kişi karşıdan geliyordu, evdekilere çıkmayın dedim. Onların arkadaş olmadığını anladım, bizim arabamız burada kalmış, diyorlardı. Evdekilere çıkmayın, dedim, ben de kafamı uzattım sesler geliyordu. O zaman bana silah doğrulttular kendimi zorla içeriye attım, mermer parçası bana değdi. Dışarıdan sesler geliyordu, bizim bir koridorumuz vardı, biz oraya gidiyorduk sesler kesilinceye kadar.
Eşyalar geri gelir ama giden canlar geri gelmez…
Yasak kalktıktan sonra insanları aradılar gelin eşyalarınıza alın, diyorlardı, tabi eşya meşya kalmamıştı. Birçok evi yakmışlardı, yakmadıkları evlere de polisler girmişti, içlerine pisliklerini yapmışlardı. Af edersin gidip baktım da kızların, kadınların iç çamaşırlarına bile pislik yapmışlardı. Söylemek istemiyorum ama kızların iç çamaşırlarını sıraya koymuşlardı, çok çirkindi, yazılar yazmışlardı. Mesela, “Şalvarlı Kürt kızları az kaldı geleceğiz”… Yani aklımda kalanlar bunlar, üç yıl geçti üstünden. Özellikle kadınlara yönelik yazmışlardı, “Hazır olun şalvarlı kızlar yakında geleceğiz” gibi…
Yasağa dört saat ara vermişlerdi ondan sonra tekrar yasak koydular. O gün kızımla kalkıp evimize gittik, kızım kendine bir şeyler alacaktı, bazı kıyafet ve yiyecek falan alacaktık. Mahalleye girdiğimizde kızım hevallerin yanına gitti. Zaten onların yanına çok gidiyordu, onlar da bize güveniyorlardı. Özellikle bir arkadaş vardı, uzun süredir medyaya bakıyorum bir türlü ona rastlamadım. Yaşayıp yaşamadığını çok merak ediyorum. Kızım sonra Kurşunlu Camii’nin oraya gitti. Ben de onun arkasından evimizin oraya gittim. Ben biraz elbise alayım diye eve girdiğimde, bir grup polis geldi. Kız kardeşimin kızı altı yıldır PKK’ye katılım yaptı, onun bir fotoğrafı vardı duvarda asılı, polisler gördüler alıp yere attılar. Birbirlerine terörist fotoğrafı dediler, orada bir şey yapmadılar bana, ifademi almadılar.
Bir cemaat evi vardı bizim evin yakınında, beni alıp oraya götürdüler. Bir yandan da bana soru soruyorlardı. Bana dediler ki evde bir silah bulduk, ben de benim değil, benim kapım açıktı ne bileyim oraya kim koymuş dedim, hiçbir şey ispatlayamadılar. Sonra beni karakola götürdüler, ifademi alıp mahkemeye sevk ettiler. Psikolojim çok bozulmuştu, aklım karışmıştı, bana dediler ki ifadelerin çelişkili, ben onlara dedim ki gelin benim evimi görün sizin de aklınız karışır. Benim kesinlikle silahım yok dedim, bana dediler ki gidip kardeşinin kızını getirebilir misin, ben onlara dedim ki nerede olduğunu biliyor musunuz? Sonra mahkeme günü geldi, beni çağırdılar, gittim. O arada çok rahatsızdım cezamı paraya çevirdiler sonra temyize gönderdik. 1-2 defa temyize gönderdik, dediler ki eğer silahta parmak izin çıkarsa çok büyük bir ceza alırsın.
Bazen gidip evimizin oraları görüyoruz. Evimizde hiçbir şey kalmamıştı. Birkaç öğretmen bize bazı eşyaları toplayıp getirmişlerdi onları yıkadım, eve koyduk. Yasak zamanında ev aylarca su altında kalmıştı, bir de onlar evde kalmışlar. Oraya gittiğimde çamurdan başka, pislikten başka bir şey görmedim. Yerler mermilerle doluydu sanki boncuk gibi yerlere dökülmüşlerdi. Zorla yolu açıp ayak basabiliyorduk yere, evin içine girebildiğimizde kurtarılacak hiçbir şey yoktu. Evimi o halde gördüğümde üzüldüm ama inanın savaş başladıktan sonra her şey çok kötü oldu. O güne kadar hiçbir şey umurumda değildi. Üzerimizdeki kıyafetler bile yansaydı üzülmezdik biz ama şu anda çok sıkıntılar yaşıyoruz. Keşke böyle olmasaydı, cenazelerimiz yerde kaldı, karın altında kaldılar aylarca insanlar. Eşyalar geri gelir ama giden canlar geri gelmez. Ben eşyalar için üzülmüyorum kesinlikle.
Savaş başlamadan önce herkesin normal bir hayatı vardı. Herkes kendi evindeydi, kimse inanmıyordu böyle bir savaş başlayacağına. Herkes önce kurtulmak istedi. Kimse eşyayı malı düşünmedi, canını kurtarmak istedi. Bir ay sonra artık kimse orada kalmamıştı, yasaktan sonra herkes evini terk etmek zorunda kalmıştı.
Yasak zamanında okula giden çocuklarım yoktu. Askerdeki oğlum evdeydi, hastaydı. Böbrek hastasıydı, hastaneye götüremiyorduk birkaç defa polislerin yanına gittim izin istemek için, izin vermediler. Doktor bilgisayardan baksın, ilaçlarını öyle versin dediler. Raporu evde kaldığı için ilaç vermedi doktorlar. O zamanlar başka da hastamız yoktu evde. O dönemde bizim evden ölen olmadı ama yaralanan oldu. Kesinlikle ambulans yoktu, çağıramıyorduk. Zaten hevaller bizim evde bir ay kaldığı için komşular şikâyet etmişti. O yüzden komşular bizden şüpheleniyordu.
Biz Sur’dan çıktıktan sonra buraya şimdi bulunduğumuz yere geldik. Burası bizim için uygundu çünkü burada kira ucuz. Buranın elektrik ve suyu da kaçak, yani aboneliği yok, bina masrafı da yok. Burası köy gibi… O yüzden ancak burası bütçemize uygundu. Sonra devlet bize 1000 TL verdi kira yardımı için, gençlerimiz işsiz kaldı, oğlum askerden geldikten sonra da işsiz kaldı. Gittim gelinimin eşyalarını almaya, dedim eşyalarını verin, sıramız geldiğinde bizi çağırdılar. Sonra bizler oraya gittiğimizde çok insan gelmişti eşyalarını almaya. Sonra dediler ki mahallede iki tane arkadaş kalmış, onlar da oradan kaçmak istiyordu. Damdan atladılar. Bazılarının dediğine göre bizim evden çıkmışlar, bazıları da dedi üst kattan çıkmışlar. Onlar da insanlarla beraber oradan çıkmak istiyorlardı. Sonra olaylar çıktı, çatışma çıktı. Sonra anında orayı kapattılar ve bize burayı boşaltın dediler. O olaydan sonra tekrar iki ay yasak oldu. Biz daha sonra tekrar defalarca gittik. Dosyanızı yazdık, dediler; bekleyin dediler… Memurlar mahalleye girmiş, olaylar var dediler ama daha sonra hiçbir şey çıkmadı.
Devlet tazminat ödeyecek dediler ama biz hiçbir şey almadık. Memurlar zarar tespiti için geldiklerinde olay çıktı dediler. İki tane gerilla yakalanmış dediler, tekrar olay çıkardılar. Mahalleyi yasaklı bölge haline getirdiler. 3-4 ay sonra elektriği de kestiler. Oğlum askerden döndükten sonra gitti İŞKUR’da çalışmaya başladı onun da masrafları vardı, sigara içiyordu, ne yapabilirdi.
Burada başımıza gelenlerden dolayı oğlum da çalışmayı bıraktı. Çocuk rapor almıştı ama yine de kaç kere gitti. Kızın da psikolojisi bozulmuştu. Onu bir işe gönderemiyoruz, korkuyoruz çünkü Sur’da yakalandı. Orada en az 100 kişi yakalandı gelip ailelerin ellerinden zorla alıyorlardı. Onları arabalara bindirip götürüyorlardı. Biz de o yüzden korkuyorduk, kapımızı bile açamıyorduk. Ben de korktum kızımı işe gönderemedim. Benim de zaten astımım var, eşim işsiz, oğlum ise askerde. İyi kötü ha bulgur yemişsin ha et yemişsin. Ne diyebilirim ki keşke gençlerimize böyle olmasaydı, hiçbir annenin yüreği ağlamasaydı…
Buraya geldiğimizden beri hayatımız çok değişti. Kızım şimdi hamile bir binanın giriş katında kalıyor, çok kötü bir ev. Buradaki komşularımız iyi ama eski komşularımız gibi sohbetimiz, muhabbetimiz yok. İnan artık binanın içinde bile kimseyi bulamıyorsun herkes kendi evinde. Buraya ilk geldiğimizde komşularımız bize farklı gözle bakıyorlardı. Diyorlardı ki Sur’lular ve Kobanê’liler buraya gelmiş, bize farklı gözle bakıyorlardı. Bazen bize saldırıyorlardı, ilk başta kimse bizimle doğru düzgün konuşmuyordu. Hayatımız değişti. Keşke böyle olmasaydı diyoruz.
Biz diyoruz ki, savaş dursun anneler ağlamasın, kimsenin yüreği yanmasın. Hâlâ cenazeler geliyor, gençlerimiz hâlâ dışarıya çıkamıyor korkudan. Hâlâ sokaklarda barikat var, gece 9-10 olduğunda korkuyoruz. Mesela kızlarımın psikolojisi, bizim psikolojimiz kötü etkilendi. Mesela kızımın kocası cezaevindeydi. 14 yaşında bir kızı var, o da artık çatışmalardan öğrenmiş, düğünlerde fişek atıldığında, “Anne, anne çabuk yere uzan!” diyor, “Yine olaylar başladı!” diyor. Bizim de çocuklarımızın psikolojisi bozulmuş. Hâlâ gece veya sabah telefon çaldığında ben korkuyorum çünkü o korkular hâlâ aklımda. Ne kadar anlatsam da bitiremem Sur’ da olup bitenleri. İnşallah bir daha böyle şeyler yaşanmaz, görmeyiz böyle şeyler bir daha. Hayırlı bir barış olur gençlerimiz ölmez artık. İnan, ne kadar sürse de bir şey başarılmaz çünkü biz Kürtler birbirimizi desteklemiyoruz, bizim insanlarımız Erdoğan’ın beş kuruşu için koşturuyorlar. Bu acıları bir tarafa bırakmışlar, şimdi insanlara ev veriyor. Kimse hiçbir şey hatırlamıyor sadece yüreği yananlar olanları hatırlıyor.