DEVLET GELDİ
2015-2016 Sokağa Çıkma Yasakları Almanağı
2013 yılından itibaren Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun barışçıl çözümü çerçevesinde sürdürülen Çözüm Süreci, 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe mutabakatı ile müzakere edilmeye başlandı. Ancak sürecin buzdolabına kaldırılmasının¹ ardından 2015 yılının temmuz ayında Kürtler ile rejim arasında yeniden başlayan çatışmalar, otuz bir yıllık düşük yoğunluklu iç savaşın en şiddetli safhasına sahne oldu. On yıllardır süre gelen çatışma sürecinin önceki evrelerinin aksine, bu kez silahlı çatışmalar Kürdistan’ın kırsal alanlarında değil, kent merkezlerinde yaşandı. 18 Ağustos’ta Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde bir dükkânın kepengine yazılan “Devlet Geldi” yazısı ile rejim, bütün silahlı güçleri ile bir savaş yürüteceğinin mesajını verdi.
Bu süreçte YPS (Sivil Savunma Birlikleri-Yekîneyên Parastina Sivîlan) toplamda 12 şehirde hendekler kazdı ve bu kentlerin tamamında çatışmalar yaşandı. Bu şehirler, Varto, Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova Silopi, Silvan, Derik, Dargeçit, Bismil ve İdil’dir. Bu şehirlerin dışında Van ve Siirt’te de hendeklere dayalı olmayan hareketli çatışmalar yaşandı.
Aralık 2015’te bu çatışmalara Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tank, top, helikopter ve ağır silahları dahil etmesiyle beraber Şırnak, Cizre, Sur, Nusaybin, Yüksekova gibi kentler yerle bir edildi. 16 Ağustos 2015’te Muş’un Varto ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı ile başlayan çatışmalarda, hayat
bir bütün olarak sekteye uğradı. Sokağa çıkma yasağı ve çatışmalar kısa süre içerisinde birçok kent ve mahalleye yayıldı. Günlerce, aralıksız bir şekilde devam eden sokağa çıkma yasakları döneminde, abluka altındaki kentlerin dış dünyayla irtibatı kesildi. Çatışmaların olduğu kentsel alanlarda mekansal dokunun tamamıyla yıkıma uğratılmasının yanı sıra öldürme, yaralama, kitlesel yerinden etme gibi ağır insan hakları ihlalleri ve özel mülke yönelik gasp planlı bir şekilde uygulandı.
1 Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Reccep Tayyip Erdoğan 11 Ağustos 2015’te “Bundan sonra çözüm süreci buzdolabına kaldırılmıştır” dedi.
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/08/150811_turkiyede_bugun_catisma_operasyon
Bu süre içerisinde kentlere giriş ve çıkışlara izin verilmedi. Kentlere girişler polis ve asker barikatları ile engellendi. Sivil toplum örgütlerinin, gazetecilerin, doktorların, avukatların, parti temsilcilerinin bu süre içerisinde kentlere girişleri önlendi ve araştırma yapmalarına izin verilmedi. Elektrik ve telefon şebekeleri de kesilerek kentlerde yaşananlara dair dışarıya bilgi akışı önlendi. BM dahil İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ve İnsan Hakları için Doktorlar (Physicians for Human Rights)
gibi insan hakları alanında faaliyet gösteren uluslararası grupların, ihlalleri belgelendirmek amacıyla kentlere girmesine, çatışmalar bittikten ve sokağa çıkma yasakları kaldırıldıktan sonra bile ya engellenmeye çalışıldı ya da izin verilmedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye araştırmacısı
Emma Sinclair-Webb bu durum için:
“Türkiye Hükümeti’nin güneydoğuda birçok bölgeyi fiilen abluka altına almış olması, bir şeylerin örtbas edilmeye çalışıldığına ilişkin şüpheleri besliyor”
dedi ve ardından “aralarında çocukların da bulunduğu, beyaz bayrak sallayan, ya da bodrumlarda mahsur kalmış sivillerin, Türkiyeli güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü yönünde inandırıcı anlatımlar var ve bu anlatımların varlığı alarm zillerinin yüksek sesle çalmasına neden olmalıydı” açıklamasında bulundu.
16 Ağustos 2015’ten 1 Mart 2018 tarihine kadar geçen süre içerisinde toplam 11 il ve en az 49 ilçede resmi olarak tespit edilebilen en az 299 sokağa çıkma yasağı ilanı yapıldı:
DİYARBAKIR (169 kez),
MARDİN (48 kez),
HAKKÂRİ (23 kez),
ŞIRNAK (13 kez),
BİTLİS (14 kez),
MUŞ (7 kez),
BİNGÖL (7 kez),
DERSİM (6 kez),
BATMAN (6 kez),
ELAZIĞ (2 kez) ve SİİRT (4 kez).
Ayrıca Dersim (Tunceli), Hakkari, Mardin, Şırnak başta olmak üzere 127 bölge özel güvenlik bölgesi ilan edildi.
2014 nüfus sayımı verilerine göre sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği ilçelerde yaşadığı bilinen en az 1 milyon 809 bin kişi bu yasaklardan etkilendi; özgürlük ve güvenlik hakkı; özel ve aile hayatına saygı hakkı; toplanma özgürlüğü; örgütlenme özgürlüğü; din özgürlüğü; bilgi alma ve verme özgürlüğü, mülkiyetin korunması hakkı, eğitim hakkı, işkence ve insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağı, yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü hakkı olmak üzere en temel hakları ihlal edilerek bu haklarından mahrum bırakıldı.²
Ölüm, yıkım ve kitlesel zorla yerinden etmelerin önemli bir bölümü, aralarında Cizre’nin de bulunduğu dokuz kentte gerçekleşti.
Bu kentlere daha sonra geri dönüşler olsa da ilk
etapta yarım milyona yakın insan zorla yerinden
edildi. En az 3 bin 638 kişi öldü. Sadece insanları hedef alıp onları yerinden etmeyi değil, insanların kültürel değerlerini, yaşadıkları kentleri ve yaşam biçimlerini ortadan kaldırmaya yönelik olan kentkırımın örnekleri yaşandı. Kentkırım olarak değerlendirilebilecek örneklerden biri de Şırnak oldu.
2 TİHV, 16 Ağustos 2015 – 1 Mart 2018 Tarihleri Arasında İlan Edilen Sokağa Çıkma
Yasakları
Şırnak’ta yasağın başlaması ile beraber kentin hakim tepelerine konumlandırılan tank, top ve obüsler ile kent merkezi vurulmaya başlandı. Saldırı öncesinde askeri değerlendirmelerde Şırnak’ta
“her eve mutlaka bir top mermisi değecek”
şeklinde bir yıkım taktiği tasarlandı. Kentte top ve havan mermisinin değmediği ev neredeyse bırakılmadı. 12 mahalleden oluşan kent merkezinin 9 mahallesi yerle bir edildi. Saraybosna örneğinde olduğu gibi Şırnak 2016 yılında Sur, Cizre, Nusaybin, Yüksekova gibi yerle bir edilen kentkırım örneklerinden birini yaşadı.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) aşırı güç kullanımı; öldürme; zorla kaybedilme; işkence; konutların ve kültürel mirasın yok edilmesi; nefrete teşvik; acil tıp hizmetleri, gıda, su ve geçim kaynaklarına erişimin
engellenmesi; kadına karşı şiddet; düşünce ve ifade özgürlüğü ile siyasi katılım haklarının ciddi ölçüde kısıtlanmasına dair sayısız vaka belgelemiştir. En ciddi insan hakları ihlallerinin ise sokağa çıkma
yasaklarının uygulandığı dönemlerde meydana geldiği rapor edilmiştir. Bu dönemlerde bazı yerleşim yerlerinin dünya ile bağlantısı bütünüyle kesilmiş ve hareketlilik günlerce, gece gündüz aralıksız bir şekilde kısıtlanmıştır.³
3 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Türkiye’nin güneydoğusundaki
insan hakları durumuna ilişkin rapor Temmuz 2015- Aralık 2016
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks’in tecrübesine göre bölgede ilan edilen sokağa çıkma yasakları ve yaşananlar eşi benzeri olmayan bir uygulamadır. AİHM içtihadında da böyle bir uygulamanın izine rastlanmamıştır. Komiser raporunda, sokağa çıkma yasağının bundan daha ağır bir uygulamasını tahayyül etmenin zor olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle komiser, söz konusu sokağa çıkma yasaklarının
Venedik Komisyonu tarafından sayılan bütün hakları etkilemiş olması muhtemel olduğu görüşündedir.⁴
Bölgedeki sürece bir bütün olarak bakıldığında, bu sürecin, altyapıdaki değişiklikler ve nüfus transferi vasıtasıyla güvenliği sağlamak için söz konusu yerlerde ikamet eden kişileri yerinden etme ve bu yerleri yıkıp yeniden inşa etmeye yönelik önceden tasarlanmış bir planın olduğu izlenimini veriyor. Sokağa çıkma yasaklarının boyutu düşünüldüğünde, bölge genelinde sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçelerde yerinden edilen kişilerin toplam sayısının yarım milyonu aşmış olması kuvvetle muhtemeldir.⁵
4 Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks, Türkiye’nin Güneydoğu
Anadolu Bölgesindeki Terörle Mücadele Operasyonlarının İnsan Haklarına Etkilerine İlişkin Memorandum, 7.
https://wcd.coe.int/com.instranet.InstraServlet?command=com.instranet.CmdBlobGet&InstranetImage=2952754&SecMode=1&DocId=2393076&Usage=2
5 https://www.amnesty.org/download/Documents/EUR4452132016TURKISH.PDF
Temmuz 2015’te Türk Güvenlik Güçleri, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve ona bağlı gençlik milislerinin arasında açık düşmanlığın tekrar ortaya çıkması ile, özellikle Türk hükümeti tarafından, sağlık hakları ve tıbbi tarafsızlık ihlallerinin yaygın olarak meydana geldiği bir dönem başlamıştır. Türk güvenlik güçleri; güneydoğudaki kentleri tamamen kuşatmış, sağlık tesislerini kanunsuz olarak askeri
amaçlarla kullanmış, acil sağlık hizmetlerine erişimi engellemiş ve bunlardan mahrum etmiş, sağlık tesislerini imha etmiş, sağlık çalışanlarına saldırmış ve zulüm uygulamış ve diğer yöntemlerle bölge sakinlerinin yaşam ve sağlık haklarını ihlal etmiştir.⁶
Gimgim/Varto
7 Haziran 2015’te yapılan Türkiye Genel Seçimleri sonrası başlayan çatışmalı dönemin yaşandığı ilk yer Muş iline bağlı Varto ilçesidir. 16 Ağustos’ta
Varto’da uygulamaya konan sokağa çıkma yasağı daha sonra 11 il ve 49 ilçe merkezine yayılacaktı.
10 Ağustos günü Varto-Muş karayolunda HPG gerillalarının yol kontrolü yaptığı sırada çıkan çatışmada HPG gerillası Ekin Wan kod adlı Kader Kevser Eltürk yaralı olarak esir düştü.
Esir alınan kadın gerillanın 15 Ağustos gecesi sosyal medyada yayınlanan sokak ortasında öldürüldüğü ve çıplak görüntülerinin sergilendiği kareler infial yarattı. Bu görüntüler bundan sonra yaşanacak süreç için dönüm noktası oldu.
2013 yılından itibaren sürdürülen çatışmasızlık sürecini etkileyen ve hem kent savaşlarının başlangıcını hem de kentlerde hendeklerin kazılmaya başlanmasına neden olan sürecin en önemli gelişmesi oldu. Aynı zamanda yeni süreçte rengini belli eden ilk ciddi göstergeydi.
Batı seçim atmosferinden dolayı yaşanan durumu fark edemezken doğu öfke patlaması yaşıyordu. ‘Coğrafyayı koruyamazsan bedenini de koruyamazsın’ algısının özellikle gençlerde yerleşmesine neden oldu. Zaten 2013 yılından
itibaren gençler, rejim güçlerini sokaklarından, evlerinden uzak tutmak için barikatlar ile küçük deneyimler yaşamıştı. Hendekler, bu yaşanan durum ile yeni bir boyut kazanıyor ve hem 2004 yılından beri talep edilen öz yönetimin fiili icrası hem de rejim güçlerini ‘bedeninden, hanenden ve
mekânından’⁷ uzak tutmak için başvurulan bir koruma sistemi oldu.
7 Mersin, Şırnak Kadın, 52
“Ölü bedenler önümüze bir özgeçmiş ile birlikte gelir.
O özgeçmiş, bizim o ölü bedenleri onlarla aynı hayatı süren başka insanlarla özdeşleştirmemizi sağlar. Onların bedenine yapılanlar, hayattayken onlarla aynı kaderi paylaşanlara yapılmak istenilenin bir göstergesidir. Bedenleri hem ölü hem diridir. Fiziken ölü olsalar da, siyaseten yaşamaktadırlar. Ölü beden ve ölü bedene yapılanlar siyasetin en çıplak halidir.”⁸
8 (Verdery, Katherine. 1999. The Political Lives of Dead Bodies: Reburial and Postsocialist Change. New York: Columbia University Press aktaran Evren Balta,
http://www.birikimdergisi.com/haftalik/7240/olu-bedenlerinsiyasal-yasamlari#.Vx5-Afl97IU)
Bir grup HPG gerillası, bu görüntülerin servis edilmesinden sonra Varto merkeze kadar indi. 15
Ağustos akşamı saat 20:30 civarında ilçe merkezinde HPG gerillaları ile asker ve polis arasında yaşanan çatışmanın ardından kent merkezi tüm sokaklar dahil HPG gerillalarının kontrolüne girdi. İlçede bulunan asker ve polis karakollara çekilirken Muş ve Hınıs yönünden
asker ve polis takviyesi yapıldı.
2013 yılından itibaren Cizre, Lice, Nusaybin gibi yerlerde hendekler olmasına rağmen ilk ciddi hendek kazma olayı da Varto’da yaşandı. Önceki hendek kazma pratiği daha çok güvenlik nedeni ile gece yapılan ev baskınlarına karşı önlem amacı ile mahalleli gençlik tarafından kazılırken Varto da ise
hendekler savaş cephesi olarak alan tutma ve oraya devlet güçlerini sokmama amacıyla kazıldı.
Muş Valiliği tarafından, sokağa çıkma yasağı 16.08.2015 tarihinde sabah 8.30’da, HPG’liler kent merkezinde iken, ilan edildi:
• “15.08.2015 tarihinden itibaren, Varto ilçesi şehir merkezinde PKK terör örgütü mensupları tarafından çok sayıda mayınlama ve tuzaklama yapılmıştır. Bu tuzaklamaların imhası esnasında vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin
sağlanması başta olmak üzere, asayiş ve güven ortamının tekrar tesis edilmesi için, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi gereğince, ilimiz Varto ilçesinde, 16.08.2015 günü saat 08.30 itibari ile ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir.”
Buna karşın HPG gerillaları 156 jandarma ve 155 polis imdat hatlarını arayarak devlet güçleri için sokağa çıkma yasağı ilan ettiklerini duyuruyordu:
• “Varto’da demokratik özerklik ilan edilmiştir ve tüm sokaklar PKK gerillalarının denetimindedir. Siz polis ve askerlere sokağa çıkmak yasaktır. Kendi can güvenliğiniz için sokağa çıkmayınız. Bundan sonra Varto PKK gerillalarının denetimindedir.”
16 Ağustos akşam saat 20:00 civarında HPG’liler Varto merkezden çekildi, sokağa çıkma yasağı ise 17.08.2015 saat 05.00’te kaldırıldı. Bu sürede 4 kişi yaşamını yitirdi. İnşaat işçisi oldukları belirtilen Muş doğumlu Rahmi Kızıltaş (36) ve Abdullah Toprak’ın (26) araçlarına açılan ateş sonucu yaşamlarını yitirmiş oldukları ifade edilirken diğer 2 kişinin kimliklerine ilişkin ise bilgi edinilemedi.⁹
9 TİHV Dokümantasyon Merkezi Verilerine Göre 16 Ağustos 2015- 16 Ağustos 2016
Tarihleri Arasında Sokağa Çıkma Yasakları ve Yaşamını Yitiren Siviller 21.08.2016
Kader Kevser Eltürk’e ait fotoğrafların infial yaratmasından sonra Muş Valiliği tarafından fotoğraf ile ilgili yapılan açıklamada ise şu
ifadelere yer verildi:
• “10.08.2015 tarihinde İlimiz Varto İlçesi kırsalında güvenlik güçlerimiz ile girdiği çatışma neticesi etkisiz hale getirilen PKK terör örgütü mensubu bayana ait bazı görüntülerin sosyal paylaşım sitelerinde yayınlandığı tespit
edilmiştir. Kamuoyu ve Valiliğimizce kabul edilemeyecek şekildeki bu görüntüleri çeken, yayınlayan ve sosyal medyaya servis eden kişi veya kişiler hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmıştır.”
Halkı tahrik etmeye yönelik
Sokağa çıkma yasağının kaldırılmasından sonra İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından oluşturulan bir heyet Varto’ya gitti. Heyet 15-16-17 Ağustos tarihlerinde Varto ilçesinde olaylara tanıklık eden,
yaşananlar nedeniyle zarar gören kişilerle yaptığı görüşmelerden elde edilen anlatımları şöyle sıraladı:¹⁰
– Ekin Wan kod adlı Kader Kevser Eltürk’ün yakalanıp infaz edildikten sonra sosyal medyada yayınlanan görüntüleri dehşet vericidir. Halkı tahrik etmeye yöneliktir. Aldığımız duyumlara göre ve ailesinin otopside gördüğüne göre Kader Kevser Eltürk’ün kalçasından yaralandığı ve bunun öldürücü olmayabileceğidir, yine ailenin ifadesinde boynunda ip izleri olduğu iddiaları vardır.
– Valiliğin kadın militanın çıplak cesedinin yayınlanması konusunda yaptığı “bu görüntüyü servis edenler tespit edilecektir” sadece bu
açıklaması, “görüntüden önceki yapılanların işkence ve insanlık dışı muamele olduğunu” görmezden gelmesi sebebiyle toplumun değerlerini incitici ve dehşet vericidir.
İHD heyetinin tanıklar ile yaptığı görüşmelerin birkaçı yaşanan durumu şöyle ifade etti:
– “Varto merkezde güvenlik güçleri ile HPG militanları arasında çatışma yaşandığı iddialarının doğru olmadığını düşünüyoruz, sokağa çıkma yasağından sonra silah sesleri yoğunlaştı, sokağa çıkmamız yasak olmasa bile çatışma var mı yok mu bilgimiz olamaz çünkü kurşunlar evlerimizin içine kadar girdi.”
– “Elektrikler ve sular kesilmişti.“
– “Varto merkez çatışmaya uygun bir yerleşim yeri değildir, evlerimiz, iş yerlerimiz taranmıştır, buyurun fotoğraflarını! Mermi, kurşun delikleri gözle görülür haldedir, panzer mermilerini bizzat topladık, bixi tarzında silahlarla tarandık, roketler atıldı, bazı komşularımızın evleri kısmi yandı bir komşumuzun evi tamamen yandı, evden çıkmasalar kendileri de şu an yoklardı.”
– “Taranan evlerin ve iş yerlerinin arasında bulunan Banka, ATM gibi kamuya ait binalarda hiçbir kurşun izi yoktur, bu ilgi çekici değil midir?”
– “Sokağa çıkma yasağı boyunca hareketlilik tespit edilen her yer taranmıştır, sonrasında da özel harekatçılar bu taranan yerlere gelip kan izleri aramışlardır.”
– “16 Ağustos akşamı çok büyük bir patlama oldu ve ondan sonra çatışma hafifledi ve duyduk ki infaz edilenler varmış. Sokağa çıkma yasağı bitmiş olmasına rağmen olay yerine yaklaştırılmadık, daha
sonra gittiğimizde cenazeleri zaten götürmüşlerdi. Ağaçların üstünde, yerlerde et parçaları vardı, gördük, resimlerini çektik. Duyduk ki, Varto’ da ikamet eden Rahmi Kızıltaş ve Abdullah Toprak isimli kişiler ile birlikte iki kişi daha infaz edilmiş.”
– “İki komşumuzun öldürüldüğünü duyduk, onlar bizim komşularımızdı; arkadaşlarımızdı, her gün bir aradaydık, çay içip sohbet ediyorduk, cesetleri görmek için olay yerine bile yaklaştırılmadık.”
– “Güvenlik güçleri, HPG’liler merkezdeyken evlerinde, karakollarda bekledi, sonrada evlerimizi taradılar.”
Av. Eren Keskin, Leman Yurtsever ve İHD Varto Temsilcisi Av. Rumet Agit Özer’den oluşan ekip bir kez daha Varto’ya giderek, Muş İli Varto İlçesinde Meydana Gelen Olayları Araştırma ve İnceleme
Raporuna Ek Olarak yeni bir düzenleme yayınladı. Yaşananların savaş suçu olduğu ifade edilen
raporda, ULUSLARASI HUKUK KAPSAMINDA OLAYA BAKIŞ başlığı altında şunlar belirtildi:
“Uluslararası hukuk, kadına yönelik şiddet konusunda uzun yıllar çok yetersiz kalmıştır. 1. ve 2. Dünya savaşlarında milyonlarca kadın cinsel şiddete maruz kaldıkları halde, savaşlardan sonra kurulan Tokyo ve Nürnberg mahkemelerinde, bu suç yargılanmamış, gözden kaçırılmıştır. Ancak, Bosna ve Ruanda’da yaşanan çatışmalarda, çok
sayıda kadına karşı taciz, tecavüz ve her türlü cinsel şiddet, özellikle kadınların çabaları sonucunda, ‘savaş suçu’,’ insanlığa karşı suç’ olarak tanımlanmış ve yargılanmaya başlanmıştır.
Yine Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünde de, kadına yönelik her türlü şiddet, bir ‘savaş suçu’ ve ‘insanlığa karşı işlenmiş suç’ olarak kabul edilmektedir. Her ne kadar Türkiye UCMY’e taraf olmasa da suç tanımı olarak Kader Kevser Eltürk’e (Ekin Van) karşı işlenen suç, savaş suçu niteliğindedir.”
10 İHD, Muş İli Varto İlçesinde Meydana Gelen Olayları Araştırma Ve İnceleme
Raporu
- Varto’da yaşanan süreçte, afet ve kriz yönetim ilkeleri doğrultusunda bir çözüm geliştirme yöntemi denenmedi. Bunun yerine operasyonel bir perspektiften bakıldı. Özellikle Kader Kevser Eltürk’ün öldürülüp bedeninin çıplak sergilenmesi bütün bölgede infiale neden oldu.
- Savaşlarda ve silahlı çatışmalarda kadına karşı şiddet bir savaş aracı olarak kullanılmaktadır. Böylece kadına karşı şiddet bir yana, savaşın karşı tarafı olan halkın, toplumsal ve sosyal yapısı da tahrip edilmektedir.¹¹
11 İHD, Muş İli Varto İlçesinde Meydana Gelen Olayları Araştırma Ve İnceleme Raporuna Ek olarak
Kader Kevser Eltürk olayının bölgede nasıl bir infial yarattığı, bölge insanı üzerinde nasıl bir tesir bıraktığını Şırnak’ta yapılmış aşağıdaki görüşme ortaya koyuyor.
Yasağa bir hafta kala gidiyordum yanına ağlıyordum. “Gel! Bu çocuğu bırakma. Nasıl bizi bırakırsın?” diye sürekli ağlıyordum. Birkaç defa kızımızı da götürdüm, kızımız babasına çok bağlıydı. Sabaha kadar ağlıyordu ‘Baba gel!’ diye, o zaman küçücüktü, yaklaşık 3 yaşındaydı. Babası, çaresiz bir insan nasıl bakar, öyle bakıyordu kızımızın yüzüne… “Bunu bana yaşatma, ben ne yapacağım bundan sonra? Ben bu çocukla tek başıma baş edemem. Yani görmüyor musun amcamın kızına ne yaptılar? Siz Cizre’yi görmediniz mi?” dedim. ‘Kusura bakma, benim arkadaşlarım kaldıysa ben de kalacağım. Onların canı can değil mi?’ dedi. “Onların çocuğu yok, onların eşi yok. Yani seninle onlar aynı değil. Önce benim namusumu koru sonra git milletin namusunu koru.” dedim. Kaç kere eşime, “Ya yapma demiyorum, yap ama bu kadar da değil, çocuğun var akşam kalma.” dedim. ‘Seni o kadının yerine koyuyorum, sen olsaydın ben ne yapardım? Senin çırılçıplak bedenin o sokağa atılmış olsaydı, ben ne yapardım?’ dedi. Evet, hep o korkuyu yaşadık, o fotoğraftan eşim çok etkilendi, neredeyse o fotoğraftan sonra hayatı mahvoldu. Ve eşim sokağa çıkma yasakları esnasında şehit oldu.¹²
12 Kadınların Göç Hikayeleri, Şırnak s.32-34, 2018, İstanbul